Google’dan önce Ask ve Bing vardı hatırlar mısınız? Şimdilerde ikincisi yanlışlıkla tıkladığımız yerler sonucu karşımıza çıkabiliyor. Kendi bilinciyle arama yaparken kullanan var mıdır bilmiyoruz. Çünkü Google İmparatorluğu internetin küçük büyük bütün oyuncularını domine etmiş, içerik üreten herkesin kendi kurallarına göre oynamasını mecbur tutan bir tiran artık. Sadece Google’ın minik arama çubuğuna değil, Chrome adres çubuğuna doğrudan adres girseniz bile bir şekilde Google verileri arasına giriyorsunuz. Zaten arama yaparken önünüze çıkan sitelerin ya da verilerin artık tamamen Google’ın insiyatifine kalmış olduğunu zaten biliyorsunuzdur. “Alışveriş” özelliğiyle iyice gün yüzüne çıkan bu durum, oyunu kurallarına göre oynayan veya Google’a ödeme yapan içerik üreticilerinin ilk sırada çıkmasına, dolayısıyla daha çok tıklanmasına ve haliyle diğerlerinin geride kalmasına sebep oluyor. Peki nasıl başladı Google’ın bir imparatorluk olması ve nasıl hepimiz sadık neferler haline geldik?
Google Guys ve Başlangıcın Hikayesi
Eylül 1998 tarihinde Stanford Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Larry Page ve Sergey Brin’in bir araştırma projesiyle başladı aslında her şey. Çalışanları tarafından Google’ı anlamak için Larry ve Brin’i yakından tanımalısınız sözü sıklıkla dile getirilir. Bir bakıma Google Guys mucizesi. İkisi de akademik geçmişi olan ailelerden geliyor ve her ikisi de bilgisayar programcılığına taze bir bakış açısı getirebilecek kadar özgün bir zeka işleyişine sahip. Getirdikleri özgünlük daha önceki arama sitelerinde olmayan bir şey. Sayfaları arama kelimesiyle olan ilgisine ve çok tıklanmış olmasına göre derecelendirmek, yani PageRank. Şirketin halka açıldığı 2004 yılında 2024 yılına kadar birlikte çalışacaklarına dair bir sözleşme imzalayan bu ikili geliştirdikleri yazılımsal “örümceklerle” artık sayfaları derecelendirmekten daha fazlasını yapıyorlar.
Bu derecelendirme Google’ın artık dünyadaki lider arama motoru ve Chrome, YouTube gibi uygulamaların bünyesinde olmasıyla ona ayrı bir otorite katıyor. İnternet, yani web aslında birbiriyle bağlantılı bir ağ Google Guys için. Brin şöyle açıklıyor bu sistemi, “PageRank fikrinin arkasında aranan web sitesinin önemini tahmin etme vardı” diyor. “Tahmini sağlamak için farklı ve uzun matematiksel işlemler yapmak zorunda kaldık, sürekli başka başka denklemler kuruyorduk. Çünkü önemli sayfalar birbirleriyle bağlantılı olmalıydı mantıksal olarak. Bütün internet ağını milyonlarca değişkeni olan dev bir denkleme dönüştürdük. Artık bütün web siteleri içinde bir PageRank var ve birbiriyle bağlantılı milyarca terim o derecelendirme içinde.” Bu nasıl bir sonuca varıyor hepimiz biliyoruz değil mi? Web siteleri bir sistem içinde dereceleniyor ve en yakın olduğu sitlerle bir arada konumlanıyor, aramalarda ona göre gösteriliyor. Ve herkes biliyor ki bir site için Google aramalarında çıkmak her şey, çoğunlukla da GoogleAd gibi internet reklam gelirleriyle sürdürülen siteler için…
Google sistemi içinde var olmak sadece sitenizin ekonomik devamlılığı için gerekli değil aslında, internet üzerinde yani bu sanal ortamda var olabilmeniz için elzem. Diyelim ki kar amacı gütmeyen, sadece kendinizi ifade etmek istediğiniz ya da insanlara bilginizi aktaracak bir web sitesi kurdunuz. Eğer okunmak istiyorsanız ya insanlar doğrudan site adınızı girecek arama çubuğuna ya da Google aramalarında çıkacaksınız. Hah işte bunun için de belli kriterler var artık. Yani sayfaları birbiriyle ilişkilendiren PageRank aynı zamanda derecelendirdiği için o aramada Google kriterlerine en çok uyan yazıyı yazmak zorundasınız. Biraz SEO (Search Engine Optimization- Arama Motoru Optimizasyonu) meselesine bulaşmış herkes o kriterleri az çok bilir. Yazının belli kelimeleri içermesi ve belli bir uzunlukta olması gerekir. Bunun yolu da yazacağınız yazıyı dönüştürmek, eğip bükmek. Eğer gerçekten sitenizi geliştirmek istiyorsanız bu noktada bir Google neferi haline geliyorsunuz, çünkü bir web sitesi biraz da tablo gibidir, bakan-okuyan olmadıkça anlamı var mıdır ki? Belki bir gün Google neferi olmanın, bir bakıma siteler üzerindeki Google tiranlığının güncel yazını nasıl değiştirdiği üzerine araştırmalar yapılır. Özellikle de politik/sosyal meselelerde derdini bir biçimde anlatma gayesi içindeki insanlar açısından önemli bir değişim bu. Diyelim Yemen Savaşı’nı yazacaksınız. İnsanların Yemen Savaşı ile ilgili neyi merak ettiğini bulup (Google arama raporları bu işe yarıyor) asıl anlatmak istediğiniz meseleyi önce o kelimelerin etrafında döndürmeniz gerekiyor. Çok sık aranan ve yazılan konularda içerik arama kriterlerini belirleyeceğine arama kriterleri içerik üzerinde etkili oluyor bir bakıma. Özellikle haber yazımında kullanılan kelimelerin sıradanlaşmasına, yazının saygınlığını yitirmesine de sebep oluyor bu diye düşünülebilir. Ve sıkça yapılan “Artık kimse okumuyor, herkes izliyor” yorumu da bununla ilgili biraz, konuşma hala özgür ve özgün bu bakımdan.
Şimdilik yapılacak tek şey, neredeyse eli kalem tutan herkesin yapabildiği dengeyi bulmaya çalışmak.