Fransa’da 2016 yılından beri yürürlülükte olan burkini-tesettür mayosu yasağı yeterince tartışmadığımız, yasağa giden yollar ve zihniyet hakkında kafa yormadığımız bir alan. Aslında yasak belediyelerin inisiyatifinde yani yerel yönetimlerin elinde. İlk olarak Cannes şehrinde başladı ve bu yıl neredeyse ülkenin her yerine yayıldı. Fransa’da Müslüman ve tesettürlü kadınlar halka açık plajlara ve havuzlara tesettür mayosuyla giremiyor. Girmeye cüret ederlerse ya başlarına tam teçhizatlı silahlı milahlı bir polis dikiliyor ya da bir günlük yüzmenin bedeli 35 Euro ceza oluyor. Tabii ki göçmen statüsünde olan ya da henüz oturum alamamış kadınlar için bütün bunlar sicile işlenme tehlikesi de taşıdığından durum aslında çok can sıkıcı. Elbette çok yukarıdan bakacak olursak kıyafetlerin kriminalize edilmesi konusu da var ama o başka bir yazının meselesi.
Konuyu derli toplu ele alabileceğimiz maddeler kendi içinde dörde ayrılıyor (ki bunlara her gün yenileri eklenebilir)...
1. Fransa başkanının olayı göğüs göstermekle kıyaslayıp ikincisinin daha laik olduğu için Fransa'yı temsil ettiğini söylemesi... Laiklik Fransız İhtilali’nden bu yana oraların kırmızı çizgisi, Fransız tanımının olmazsa olmazı. Sorun laikliğin nasıl yorumlandığında ki kamudan dini bütün temsilleri çıkarmak konusunda en katı tutumu olan ülkelerden birisi Fransa. Ama temsille, sembolle zorunluluk arasında uzunca bir mesafe var. Bu mesafeyi katetmek de hiç kolay değil, özellikle vatandaşı olsan bile göçmeni olduğun bir ülkede. Çünkü ne de olsa Fransa’yı çıplak göğüsler (Delacroix’nın Özgürlük tablosuna göndermeyle) örtüden daha iyi temsil ediyor. Ve kamuya her çıktığınız anda artık temsil nesnesi olarak varsınız. Çünkü Fransa laikliği bize ilkokulda anlatıldığı gibi din ve devlet işlerini ayırmak olarak görmüyor sadece bütün vatandaşlar arasında olduğunu varsaydığı eşitliğin kamuda somut temsili olması gerektiğini söylüyor. Bu soyut ve karşılığı olmayan eşitlik nedeniyle etnitisite ve din hakkında bilgi toplamak yasal olarak mümkün değil, çünkü devletin gözünde herhangi bir dine sahip olarak etiketlenemezsiniz. İslamafobia’nın şafağında bu tutumun eşitliği değil adaletsizliği körüklediği de ortada. Hem Müslüman toplumların kendi içindeki dinamiklerini anlamak hem de nefret suçlarını önlemek için devletin atması gereken daha somut adımlar var.
2. Kendi halinde yüzen kadınların polisle ve yasakla karşılaştıklarında ortaya çıkan keyifli protestolar ve Müslüman olmayanlardan gördüğü eğlenceli destek konunun ikinci başlığı. Komedinin, çelişkinin ve dayanışmanın protest doğası kendiliğinden o kadar güzel beliriyor ki kurgu yanında fazla yapmacık kalıyor. Geçen ay Grenoble kentinde Citizen Alliance of Grenoble adlı oluşumdan 17 kişi tesettür mayosu giymiş kadınların başında yüzebilmeleri için nöbet tuttu ellerinde pankartlarla. Daha komiği Facebook üzerinden örgütlenmiş olan nudist grup eğer yasak devam ederse bütün havuzlarda çıplak eylem yapacaklarını duyurdular. Kendilerine Müslüman Roza Parks adını veren bir grup resmen havuzlarda burkini istilası yapıyorlar düzenli olarak ve bu halktan da destek buluyor. Eğlenceli bir oluşum, Instagram sayfalarına da destek olmak isteyebilirsiniz.
3. Orada burada sürekli tartıştığımız Müslümanların kendini ifade etmesi eksikliği burada da bir dert, her yerde dert. Zaten bizim içimiz iyi de kendimizi ifade alanı bulamıyoruz. Hep Işidler filan daha çok temsil ediliyor medyada, çünkü kahrolsun batı bizi kötü göstermeye çalışıyor. Halbuki biz medyanın temsil denklemini çok iyi çözmüş insanlarızdır, üniversitelerimiz bu konuda araştırmalardan geçilmez, imajlar ve imgeler üzerine üretken insanlarız ama nedense tesettürlü kız denince Instagram’da kıyafetini gösterenlerden başkası akla gelmiyor! Tesettür mayosu konusuyla da ilgisi şu; Müslümanlar için tesettürün kültürel bir değer, bazen vazgeçilebilecek bir etnik öğe değil farz olduğunu anlatacak yeterince iş ortaya koymuyoruz. Bir gün Fransa’da okullarda da tesettür tamamen yasaklansa genç kızların eğitim oranlarının ne kadar düşebileceğini düşünebiliyor musunuz? Tesettürü yasaklamak o alanı kadına yasaklamaktır. Üstelik örtülü olmayan kadınlar için de bir tehdit bu, çünkü inancın emrettiğini yaşamak isteme hakkı herkeste baki olmalı. Burada yıllarca tartışmış ve tecrübelenmişken, mesele onların havuzlarına gelince neden "Aman gitmeyiversin" tadında bir sessizliğe bürünüyoruz acaba? Yıllarını örtü yasağıyla geçirmiş Türkiye’nin Müslüman kadınlarından Fransa’ya uzanacak güçlü bir söylem ve içi dolu bir diskur vardı oysa. Yok muydu yoksa? Erkekleri bu konuda saygıyla Kadem kavgasında bırakıyoruz, henüz kamuda kadın varlığını içlerine sindirememişler belli ki.
4. Doğu insanını kurtarmak ve özgürleştirmek zaman içinde Müslüman kadını özgürleştirmeye dönüşüyor ve Müslüman coğrafyada yetişmiş bazı kadınlardan büyük destek buluyor. İran ve Suudi Arabistan’da uygulanan katı kurallara duyulan tepki de doğu kültüründe kadınların dışarıdan gelecek bir özgürleştirme hamlesi olmadan bir şeyleri değiştiremeyeceğine yönelik inancı besliyor bir yandan. Elbette öfkemiz büyük, başörtüsü yasağı kadar örtünme zorunluluğu ya da bir tür tesettür polisi kabul edilebilecek bir şey değil. “Kadının özgür iradesi” her durumda da kilit.
Sonuç olarak, Fransa Avrupa'nın en yoğun Müslüman nüfusa sahip ülkesi olmasına rağmen, oy oranlarını da gözardı edecek yasaklar devam ediyor. Çünkü Müslümanlar Fransa için kapıdakiler konumunda, her an gidebilecek mülteciler.