Eğer yaşadığımız koronavirüs salgını, nam-ı diğer Covid-19 size gerçek dışı geliyorsa, sizler için pandemilerin psikolojisi üzerine çalışan bir akademisyenin bu süreçte yaşadığı deneyimleri getirdik. Kitabı, The Psychology of Pandemics yeni, Aralık 2019’da basılmış. Ve kitabın baskıdan çıkmasının hemen ardından Çin’de salgın patlak vermiş. Daha önce Sars ve Mers ile Çin, salgın konusunda hem deneyim hem de biz diğer fanilere biraz öngörü sağlamıştı. Pandemi üzerine çalışmak isteyen sosyal psikolog ve psikiyatristler için de verimli bir çalışma sahası doğmuştu. Kanada Biritish Columbia Üniversitesi’nde profesör olan Dr. Steven Taylor da bu verimli saha üzerine yıllardır çalışan bir psikolog. Heybesinde (yani Akademia hesabında ve yayınlanan makalelerinde) travma sonrası stres bozukluğundan OCD’ye farklı alanlarda çalışmalar var.
Taylor’ı pandemi psikolojisi üzerinde çalışmaya iten şey pandeminin hayatımız bir anda alt üst etmesi kadar ilginç. Klinik bir psikolog olarak araştırmalar yürüten, hastaları tedavi eden ve tıp öğrencileriyle çalışan Taylor özellikle kaygı bozukluklarıyla veya daha önce hastalık hastalığı olarak adlandırılan ama aslında ciddi bir sağlık endişesi olan hastalar üzerinde pandemilerin etkisini düşünmeye başladı.
Pandeminin psikolojisi türlü boyutlarda endişe yaşayan insanlar için kritik. Her gün başka doktorlara giden, her doktordan sağlığının iyi olduğunu duymasına rağmen bir türlü rahatlayamayan insanlar böyle bir salgın durumunda çok büyük endişeler yaşıyorlar.
Taylor klinik çalışmalarını sürdürürken gazetelerde ve makalelerde bir sonraki salgının gelmek üzere olduğuna dair bilgilere rastlamaya başlamış. Ve hemen ardından büyük bir salgının bütün dünyayı etkileyen bir pandeminin nasıl bir etki uyandıracağını merak eden araştırmacı özellikle insanların bu psikolojiyle nasıl baş ettiği üzerine çalışmaya...
Pandemiler hakkındaki araştırmalar derinleştikçe bütün psikologların vardığı bir sonuç var; salgınlar temelde psikolojik fenomenler. “Sorun sadece virüs kapan insanlarla ilgili değil, virüs kapan ve kapma riski taşıyan insanların nasıl davranacağı ile ilgili. Bu nedenle sadece virüsün tedavi edilmesi değil, nasıl yayılmayacağı da önemli bir araştırma konusu. Salgınlar sadece insanlar bazı davranış biçimlerini kabul ettiklerinde, mesela öksürdüklerinde ağızlarını kapatmayı, ellerini belirli bir sıklıkla yıkadıklarında, sosyal mesafeye uyduklarında ve aşılanmayı kabul ettiklerinde önlenebilir. Bu nedenle, çeşitli sebeplerle ki bu sebepler genellikle psikolojik, insanlar bu şeyleri yapmayı reddediyor ya da yapamıyor ve pandemiler kontrolden çıkıyor” diyor Taylor.
Bütün dünyayı etkileyen bir salgının pandemisi hakkında çalışmalar derinleştikçe toplumsal reaksiyonun temelinde bireylerin psikolojilerinin yattığını fark ediyoruz. Daha önceki salgınlarda da, mesela İspanyol gribinde yükselen ırkçılık, panikle yiyecek stoklama, hastanelerdeki yığılmalar, insanların kendilerini karantinaya alamaması gibi durumlar vardı. Bu nedenle insanların bireysel tepkileri bugün yaşadığımız koronavirüs salgınında daha önemli hale gelmeye başladı.
Taylor’un araştırmalarından önce pandeminin psikolojisi üzerine derli toplu bir çalışma yayınlanmamıştı. Bu çalışma tam da bu nedenle önemli. Tarihsel verilerden yola çıkınca, biz modern insanların 200 yıl öncesinde de farklı tepkiler vermediğini görüyoruz. Karanlık bir geleceğe karşı canlı tutulan umut, çocukların korunmasına yönelik toplumsal reaksiyon, insanların sosyalleşme ihtiyaçlarının artması, muhafazakar reaksiyonların güçlenmesi gibi… Virologlar yıllardır bir pandeminin kapıda olduğunu söylüyor, ancak bu alanda çözüm üreten psikolog sayısı yeterli değil. Çünkü, biz hala 2020 yılında, salgının ortasında piknik yapma ihtiyacı üzerine konuşuyoruz. Dahası, Hindistan ve İtalya’da gördüğümüz üzere, insanlar tehlike anında şehirleri terk edip köylerine dönmek istiyorlar, ne kadar irrasyonel olsa da… Bu yönetilemeyen stres ve kontrolden çıkan kaygı da pandeminin daha çok yayılmasına sebep oluyor.
Peki, bu durumun bir çözümü var mı? Artık, hazırlıklı olmamız gerekiyor. Bundan sonra başka salgınlar da olacak. Bireysel olarak da toplumsal olarak da hazırlıklı olmak zorundayız. Alışveriş yapmak gibi toplumsal davranışlarımızdan ellerimizi nasıl yıkadığımıza dair bireysel alışkanlıklara artık günlük alışkanlıklarımız daha akışkan olmak zorunda. Çünkü Zygmunt Bauman’ın belirttiği gibi modern insan ve toplum zannedildiği kadar kolay kontrol edilebilen bir yapıya sahip değil. Başka bir bağlamdan bakınca kırılganlaşan bu kontrol dışı modern insan aynı zamanda kırılgan. Üretim ağının çok dışında ve hayatını devam ettirebilmesi için paraya tahvil ettiği emeğinin karşılığını alması gerekiyor. Bu nedenle panik kolay yayılıyor, işsizlik daha ciddi bir tehlike ve insanlar korkularını yönetmek konusunda pek de iyi değil.