Edebiyat alanındaki Nobel Ödülü bu yıl Avrupa’nın sosyal ve politik fay hatlarını bir parça yerinden oynattı. Gündem öyle bir şey ki, neresinden baktığınıza göre meseleler bir karınca kadar küçülüyor ya da acaba bir şeyler değişiyor mu? Böyle düşününce Nobel üzerine konuşmak da zorlaşıyor aslında. Yine de biz, kendi penceremizden bakıyoruz, Avrupa’nın çelişkileri, iki yüzlülükleri ve çatışmaları Nobel Ödülleri ile daha görünür oldu, en azından tartışmaya açık hale geldi.
2018 Nobel Ödülleri yaşanan taciz krizi nedeniyle iptal edilmişti, bu yıl her iki yılın Nobel’i de verildi. 2018 Nobel Ödülü’nü alan ve daha önce ManBooker’ı kazanmasıyla aslında rüştünü ispat etmiş olan Polonyalı yazar Olga Tokarczuk oldu.
Geçen yıl İsveç Akademisi’ni ciddi anlamda sarsan, üst düzey yöneticilere yönelik cinsel taciz skandalının ardından bu yıl sessiz sakin bir Nobel Edebiyat Ödülü hayal edilmişti ancak mümkün olmadı. Handke’yi “Avrupa’nın en etkili yazarlarından birisi” olarak adlandıran Akademi, yazarın eserlerini “insan deneyiminin özgül alanını ve çerçevesini keşfetmeye adanmış” olarak övgüye layık buldu. Peter Handke ise tartışmaların odağında duruyor. Şair Ezra Pound ve romancı Louis Ferdinand Celine de benzer tartışmaların odağında kalmışlardı: herkes yeteneklerine hayran ama faşist söylemlerine tepkiliydi. Bugün, ikilemde bırakma bayrağını Handke devraldı, Almanca yazan yazarların en iyisi olarak anılırken aynı zamanda Alman edebiyat kanonunda 68 kuşağının temsilcisi olarak da görülen Handke... Bir bakıma, 68 kuşağının -yine- hayal kırıklığı olma sebebi veya faşizm gibi kavramların tedavüldeki hallerini gözden geçirme...
Ancak 76 yaşındaki yazar uzun yıllardır 90’larda yaşanan Sırp katliamındaki duruşu nedeniyle eleştiriliyor. Binlerce Boşnak’ın hayatını kaybettiği, daha fazlasının mülteci durumuna düştüğü, yaralandığı, Yugoslavya’nın dağıldığı Balkan savaşlarını savunması özellikle eleştirilerin odağında. 2006 yılında Sırp Kasabı olarak bildiğimiz Slobodan Miloseviç’in cenazesinde yaptığı konuşma bütün Müslümanların zihninde: “Savaş suçlarıyla yargılanmış olması gerçekten trajik.”
Handke -ki bir defasında Nobel Ödülü’nün edebiyat kanonunu yanlış yönlendirdiği için kaldırılması gerektiğini savunmuştu- edebiyat ödülüne layık görüldüğüne çok sevindiğini belirtmiş. “Asla beni seçeceklerini düşünmedim” diyor Paris’te kendisine uzatılan mikrofonlara. “İsveç Akademisi’nin bu kararı oldukça cesur. Bunlar iyi insanlar” diye ekliyor.
Metinlerine bakıldığında Avrupa edebiyatı için uzun süredir büyük bir isim Handke. 1996’da yayınlanan ilk romanı “The Hornets” - Eşekarısı kışkırtıcı bir hızla derin bir içe bakışı başarılı şekilde bir arada tutan bir roman. Alman yönetmen Wim Wenders’in sinemaya uyarladığı Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi (Ayrıntı Yayınları için Tevfik Turan’ın yaptığı muhteşem bir çeviri mevcut Türkçe’de) gibi romanların yanısıra yazarın onlarca oyunu ve senaryosu var. İsveç Akademisi’nin özellikle “A Sorrow Beyond Dreams”- “Rüyaların Ötesinde Bir Elem” adlı eserinde başarıyla kurguladığı dönüm noktası nedeniyle övdüğü yazar 1972’de intihar eden annesini yazmaktan çekinmiyor ya da yazmayı göze alıyor diyelim, duygusal olarak.
Etkileyici ve başarılı yazarlığını bir kenara koyduğumuzda elimizde 90’lardaki Sırp Katliamı’na verdiği sağlam destek kalıyor. 1996 yılında kaleme aldığı “Sırbistan İçin Adalet” adlı makalesinde Batı medyasını Sırpları “agresif manyaklar” olarak göstermekle eleştirdi. Bosnalılara yönelik bir soykırım uygulandığı iddialarını reddeden yazar 8000 Boşnak’ın öldürüldüğü iddialarını keskin bir dille yalanladı ve bu iddianın NATO’nun Sırbistan’ı bombalamak için bir bahane olduğunu öne sürdü. Aynı yıl bir Sırp televizyonunda Handke bombalama kararı alanların “Avrupa’ya ait olmadığını ve hatta dünyaya da ait olmadıklarını” söylemiş. Salman Rushdie 1999 yılında Handke’ye “Yılın Uluslararası Moronu” ünvanı vermiş, ünlü romancı Jennifer Egan (PEN Amerika’nın da başkanı kendisi) Handke’nin “büyük bir hayal kırıklığı” olduğunu ifade etmişti. Kendisine karşı sivil toplum örgütlerinin de çok sert tepkileri olmuş, hatta Paris’te evinin önünde bir protesto düzenlendiği haberleri basına yansımıştı.
Peter Handke’nin tartışmalı politik geçmişinin kısa özeti böyle. Şimdi hem politikacılardan hem de sivil toplum örgütlerinden Nobel Komitesi’nin kararına tepkiler yağıyor. Bir yazarın etki alanını ve bir bakıma yazarlığının değerini belirleyen Nobel Komitesi aynı şekilde ahlakından ya da “temiz” politik tercihlerinden mesul mudur? Bir yazarın metniyle tercihleri arasında mesafe yok mudur bu bakımdan? Kötü insan, iyi yazar olamaz mı?
Ama yine de Handke bu parlak fikirlerini Soykırım ya da Yahudilerle ilgili ifade etseydi değil Nobel Ödülü almak, muhtemelen bir daha kitaplarını bastıracak matbaa bulamazdı diye düşünmeden edemiyor insan.