İlk kez gurbette –bundan sonraki uzakları gurbet, gurbetleri uzak olarak okuyabilirsiniz.- bayram geçirdiğimde neler hissettim bilmiyorum çünkü küçük bir çocuktum. O anları hatırlamıyorum tabii ama yaşım büyüdükçe, evin içindeki hazırlığı ve telaşı anımsar oldum. Fragmanların bir araya getirdiği çocukluğumun “uzak” bayramları işte.
Bir garip hal geliyor aklıma; babamın bayram coşkusu, annelik, kadın olmak ve hüzün-mutluluk arasında gidip gelen duygular... Sonra biraz daha uğraşıyorum. Netleşiyor görüşüm. İzlediğim bayram videolarında; babamın olan biteni bütün coşkusuyla 93 yapımı Alman fotoğraf makinesine kaydettiği o anlarda, annemin kameraya buruk bakışını görüyorum, üzerinde bayramlıkları... Babam espriler yapıyor, televizyonda Show TV açık ve arkada bir Türk bayrağı asılı. Ablamın saçları 90’ların popçuları tadında, bense kırık bir Türkçe ve çürük dişlerle şeker derdindeyim.
Ama annemin gözleri değişmiyor, bir bulutlu bakışla gülümsüyor bize.
Bu sabah aynada aynı bakışı görünce kendimde, neredeyse “theta healing”e inanmaya başlayacaktım. Genetik duygu aktarımına da inanmak istedim belki. Anneme mi baktım, kendime mi bilmiyorum.
Yarın bayram ya da siz bu yazıyı okurken belki bugün, dün. Arkada Sezen Aksu çalıyor ve “Memleketime çoktan bahar gelmiştir” diyor, bari sen yapma minik serçe deyip sesi sonuna kadar açıyorum. Bayramı uzaklarda geçirince insanın içini buruk yapan şey nedir? Buna aklı selim bir cevabım yok. Bazı tahminlerim var sadece. Çünkü “İnşallah bu bayram gelmezler” dediğin bazı akrabaların bile gözüne hoş gözükmeye başlayıp, “Bu da yapılmaz ki canım” dediğin bayram adetlerini dünyanın başka bir ucunda yabancı komşularına anlatırken bulunca kendini, nereden çıktı şimdi bu “gurbetlik” diye düşünmeden edemiyor insan.
Aslında bu hislerin hiçbiri yabancı değil. Evlenip bayramda bambaşka şehirlere gidip, tanımadığın isimlerle dolu mezar taşlarını gördüğünde, bayram sabahı duygularını baklava ve sarmayla bastırdığında, belki benzer hisler vardı senin içinde de?
Oluyor öyle biliyorum. Dede evinde uyandığın, pijamalarla bayramlaştığın ve asla gülmediğin amca-yenge şakalarından, tanımadığın insanların yanında bayram kahvaltılarına geçiş yapınca, hislerin gurbetteki bayrama çok benziyor. Arayasın gelmiyor kimseyi, ya da benim gibi “protest bir hareket canım bu” diyerek bayramda baba evinden uzak “gelin”leri arıyorsun önce. O sesteki hafif hüzün karışımı, tatlı bayram sabahı telaşını nerede duysam tanırım. Henüz dedem Alzheimer değilken ve kendi köşesindeyken bir bayram sabahı onu Hollanda’dan arayıp sesini duyunca, tıpkı şu an gibi hissetmiştim. Anlatmak kolay değil ama mutlaka bir açıklaması olmalı. Hisleri aktarıyor muyuz yoksa yalnızca benzer şeyleri yaşamanın verdiği bir tecrübe birliği mi hislerimiz?
Bütün bunları yazarken zihnim bana Pril bulaşık deterjanı kokusunu hatırlatıyor. Ne alaka demeyin, anlatıyorum. Bir eve gitmişiz bayramda, mutfakta sandalyede oturuyorum. Evin gelini baklava ve sarma ikramında. Biraz bulaşık çıkınca eline eldiven giyip yıkıyor. İlk kez gördüğüm için çok şaşırıyorum ve soruyorum. Ellerimde egzama var diyor. Bakıyorum hep yara, üzülüyorum. Sonra içeri gidince kadınların konuşmalarını duyuyorum, sıkıntıları varmış, egzama çıkarıyormuş, nedenmiş bilmiyorlarmış, aslında iyi bir gelinmiş, ailesi de iyi imiş, kocasının işi de; yaptığı da yenirmiş, elinden de her iş gelirmiş. Ama çocukları olmuyormuş hala. Ona üzülüyormuş herhâlde. Bunları duyunca biraz daha üzülüyorum, baklavasını, sarmasını bana ne hazırladıysa bitiriyorum ki mutlu olsun. Bir de hep gülüyorum, gidip onun yanına oturuyorum, saçıma pütürlü elleriyle dokunuyor, yumuşacık oluyorum, ne kadar sıcak elleri diyorum. Bana bir çift çorap hediye ediyor, adı bayramlık.
Kafamı kaldırıp mutfaktaki bulaşık eldivenlerini ve bilgisayarın üzerinde gidip gelen egzamalı ellerimi görünce, “theta healing” yoksa gerçek mi diye soruyorum kendime.
Annemi, o gelini, dedemin telefondaki sesini, sabah burukluğumu, egzamalı ellerimi ve uzak bayram anılarım arasındaki bağı düşündükçe kim iyileşiyor peki şimdi?
Zihnimde hala Sezen Aksu dönüyor, “Bağında, bahçende, pınarlarında içimi yıkamaya geliyorum…” Şimdi olsa o kadın, gluten duyarlılığım var der geçerdi. Eskiden her şey daha zordu galiba? Şimdi gluteni bütün dertlerine sebep gösterebiliyorsun. Acaba bu bayram hissi de glutenden mi? Yoksa Helal marketin ortasında dondurulmuş kadayıf, baklavalık yufka ve bayram kahvaltısı için kavurma alırken hüzünlenmek, çay bardaklarına bakınca belki ağlamaklı olmak çok anlamsız olurdu. Muhtemelen hepsi glutenden.
Bayramınız kutlu olsun. Evet, mesajlarda herkesin özenle belirttiği gibi, bütün İslam aleminin de bayramı kutlu olsun. Ama ben eli artırıyorum. Eğer bu Allah’ın bayramıysa, ki öyle, yani bütün kullarına bugün size bayram dediyse, inansalar da inanmasalar da kutlasalar da kutlamasalar da, bugün nefes alan her canlıya bayram değil mi? O halde kutlu olsun, dileyen ve hisseden herkese.
Veganlar dahil.