Yunan Mitolojisi denince akla Herkül’ünden Aşil’ine birçok erkek savaşçı ismi gelebilir, fakat kaç tane kadın karakter sayabilirsiniz?
Kadınlar hep varlar, hikayenin hep merkezindeler ama nasıl? İsimlerini hep duyduğumuz mitolojik kadın kahramanlardan bahsetmek istiyorum bu hafta. Mitoloji deyip geçmeyin benzer hikayeler evrilse de tepetaklak olsa da kültürel kodlarımızda varlar ve hala yaşanmaya devam ediyorlar.
Örgünün Arkasına Sığınmak
Yunan Mitolojisindeki en meşhur destanlardan biri olan Truva Savaşı’nda, İthaka kralı Odisseus kilit bir karakterdir. Asker kimliğinden ziyade kıvrak zekası ile savaşa sıklıkla yön vermiştir. 10 yıl süren Truva Savaşı bittikten sonra Odisseus bir 10 yıl da evine, İthaka’ya dönmeye çalışırken geçirir.
20 yıllık yokluğunda karısı, Kraliçe Penelope, sarayda bambaşka bir türden savaş yaşamaktadır. Kral yoktur ve ondan çok uzun yıllar hiç haber alınamayınca, krallıktaki 100’ün üzerinde söz sahibi erkek saraya yerleşir. Penelope’den kendisine aralarından yeni bir kral seçmesi için baskıda bulunurlar.
Antik Yunan adetlerine göre misafir kutsaldır ve her gece sarayda bu adamlara ziyafetler hazırlanır. Penelope ve oğlu Telemakhos sarayın hazinesini sömüren ve krallarına saygısızlık yapan bu erkeklere karşı çaresizdirler.
Tüm bu kaosun içinde zekası ile Penelope senelerce taliplerini oyalamayı başarır. Kocasının yaşlı babasına özel bir kefen örmesi gerektiğini ve saygısından dolayı bu bitmeden talip seçemeyeceğini söyler. Yine kültürel kodlara göre buna saygı duyulur.
Her gün ördüğü bezi gece gizlice söker Penelope. Her sabah yeniden başlar örmeye. Bu böyle 3 yıl sürer. Talipleri her sabırsızlandığında Penelope bir başka hileye daha başvurur ve 20 yıl boyunca kocasının tahtını korumayı başarır.
Odisseus nihayet saraya döndüğünde, oğlu Telemakhos ile bütün talipleri öldürür ve ailecek eski hayatlarına geri dönerler. Bu sanki yalnızca Odisseus’un hikayesiymiş gibi onun perspektifinden anlatılır çokça.
Oysa ki, yıllarca çeşitli numaralarla birçok tehlikeli erkekle sadece aklı ile savaşmış bir kadın olan Penelope olmasaydı, savaş yorgunu Odisseus’un geri dönecek hiçbir şeyi kalmayacaktı.
Büyüler ve İksirler ve Yarı Yolda Ayrılıklar
Bütün şöhreti tek başına göğüsleyen bir başka erkek savaşçı da Jason ya da Yason.
Jason içinde Herkül, Orfeus ve Telamon gibi o meşhur savaşçıların da olduğu Argonotlar isimli bir ekibe liderlik eder ve beraber kutsal meşe ağacına asılı olan ve bir ejderha tarafından korunan Altın Post’u ele geçirmeye çalışırlar. Postu alabilirse Kolhis Kralı Aietes ona tahtını bırakacaktır.
Jason’a ilk görüşte aşık olan Kolhis prensesi Medea çok yetenekli ve güçlü bir büyücüdür. Jason Kral’ın verdiği tüm görevleri Medea’nın büyüleri ve tavsiyeleri sayesinde başarır. Her yeni ölümcül görevde Medea gizlice büyü ve iksirlerle Jason’a yardım eder ve onun yara almamasını sağlar.
Medea ejderhayı büyü ile uyutur ve Jason Altın Postu çalar, fakat sonra bu ikili birlikte kaçar. Medea’nın istediği olmuştur ve artık mutludur. Hatta onun peşinden gelen abisini bile öldürür kaçışını engellemesin diye.
Jason ise Medea’yı on yıllık bir evlilikten sonra saraydan sürgün edip başka bir kadınla evlenir.
Hikayenin buradan sonrası çeşitli rivayetlerde farklılık gösterir, fakat ağırlıklı olarak son şöyle yazılmıştır: öfkelenen Medea saraya girer. Bir iksir ile Jason’ı ve onun yeni eşini öldürür. Kralın ölümü ile sarayda kaos çıkar ve Medea Atina’ya kaçar, fakat giderken kendi çocuklarını da öldürür.
Yunan mitlerinde kadına genelde güç, büyü aracılığıyla verilmiş ve kadın korkutucu ve yıkıcı bir şekilde resmedilmiş. Burada “güçlü kadının öfkesi” arketipi oluşturulmuş ve alt metin okuması olarak kadında güç çok teşvik edilmemiş.
Tecavüz Kurbanı Kötülüğün Anası Medusa
Kadının gücünü kötücülleştirmek için bazen ona insan dışı özellikler bile atfetmişler. Saçlarında yılanlar olan Medusa gibi.
Aslında Ovid’in “Metamorphoses” (Dönüşümler) isimli eserinde ilk olarak Medusa dillere destan bir güzelliğe sahip bir genç kız olarak tanıtılır. Onun güzelliğinden çok etkilenen deniz tanrısı Poseidon, Athena tapınağında Medusa’ya tecavüz eder.
Bunu bir saygısızlık olarak gören Athena, Poseidon yerine Medusa’yı cezalandırır ve saç tellerini yılanlara çevirir. Bu da yetmez öfkesini dindirmeye ve bir büyü daha yapar. Medusa’nın gözlerine bakan herkes oracıkta ölecektir. Artık kimse onun güzelliğine hayran olamayacaktır.
Yeni Medusa, birçok insanı - özellikle erkek savaşçıları- kandırıp onları bakışlarıyla öldürmeye başlar. Bazı eserlerde savaşçı Perseus Medusa’yı öldürür, fakat bu karakter öldükten sonra da hikayenin seyrini değiştirmeye devam eder. Medusa’nın kafasından damlayan kanlardan bir Pegasus (uçan beyaz at) ve bir dev doğar.
Aşkın Peşinde Bir Kadın
Son olarak, Clytie’nin cüreti ne öfkesinde ne de keskin zekasında. Clytie bir su perisi ve bir rivayete göre Helios’a, diğerine göre de Apollo’ya aşık olur. İkisi de güneş ile alakalı tanrılar oldukları için iki isim olsa da tema aynı. Ben daha genç tasvir edildiği için gözümün önüne Apollo’yu getiriyorum. Onun üzerinden anlatacağım.
Clytie bütün gün bir tepede oturup Apollo’nun gökyüzünde güneşi iki tekerlekli at arabasıyla doğudan batıya çekişini izlermiş. Sonradan Apollo da onun aşkına karşılık vermiş ve birlikte olmuşlar. Bir süre sonra Apollo Clytie’den sıkılıp başka su perileri ile gönül eğlendirmeye başlamış.
Kalbi kırılan Clytie, ısrarla Apollo’nun peşinden koşmuş. Sevgisine karşılık alamayınca günlerce gökyüzüne aç ve susuz bir şekilde bakıp kendini harap eden bu genç kıza diğer tanrılar acımış ve onu günebakan çiçeğine dönüştürmüşler. Bu dönüşümünden sonra bile Clytie kafasını güneşten hiç çevirmemiş. Bitkiyken bile Apollo’yu izlemeye devam etmiş.
Yunan mitlerinde çoğunlukla erkekler kadınların peşine düşer. Onlara zorla sahip olmaya çalışırlar, fakat bu hikayede sıradışı bir şekilde bir genç kız bir erkek tanrının peşinden gidiyor. Talepkar bir şekilde aşkına karşılık bekliyor. Bazı anlatılarda Apollo’nun bundan çok rahatsızlık duyduğundan söz edilir. Tüm bunlara rağmen arzularını dile getirmesi Yunan Mitolojisi açısından çok nadir bir durum.
Ataerkil antik Yunan efsanelerinde daha birçok kadın karakter, akışın devamlılığı ya da asıl oğlanın karakter gelişimi için birer araç olarak değerlendirilir. Oysaki içinde yaşadıkları sınırlandırıcı topluma rağmen kendilerine her seferinde yaratıcı ve akılcı alternatif yollar bulan bu kadınlar daha çok bilinirliği hak ediyor.