Dark Water, Revisited.

Dark Water, Revisited. #döküntü


Bir film kendine geri çağırır mı? Durup dururken. Durup dururken mi?

Boşandıktan bir sene sonra yeni bir eve taşındım. Kızımla, annemle ve bir de asistanımla.

Evi kiralarken her şey mükemmeldir bilirsiniz. Kimse size kusurlarından bahsetmez. Sonra… Sonra yavaş yavaş tutkalla yapıştırılmış pencere pervazlarını, aksamı bozuk banyo ışıklarını, en köşedeki kabarmış parkeyi fark edersiniz. Bir de akıtan kombiyi…

Kombi mütemadiyen su kaçırıyor. Servis çağırıyorum, en az yedi arıza listeliyor. Ev sahibi, kombinin sorumluluğu kiracıya aittir; diye tutturuyor. Evden ayrılırken kombiyi sırtlayıp götüremeyeceğim için kendisinin bir demirbaş olduğunu, üstelik evi kiraladığımda bozuk bir kombiyle muhatap olduğumun bildirilmediğini ve daha üstelik yıllık bakımını zaten üstlenmiş olduğumu anlatmam… Hiç ama hiç yankı bulmuyor. Kombi. Sürekli. Su. Damlatıyor.

 

Zeynep’i yıkayacakken su aniden soğuyor. Haydaa, in aşağı kombiye su çek!

Yavaştan havalar soğuyor. Petekler bir türlü ısınmıyor. Su kombide durmuyor. Birkaç elektrik sobasıyla yırtığa yama yapılıyor.

Tabi daha boşanalı bir sene olduğu için başka tonla dertle cedelleşiyorum. O bildiğim hayatı sadece kendim için değil, kızım için de yıkmışım; yerine henüz bir yenisini inşa edememişim. İşimle ilgili sıkıntılar yaşıyorum, kızım okula alışmayı reddediyor ve daha yazmaktan imtina edeceğim bir sürü şey… Tüm bunların üstüne bu evin ben kiralamadan önceden beri sorunlu bir ev olduğunu, sorumluluğun bende olmadığını ve bu damlayan suların beni delirtmek üzere olduğunu kimseye izah edemiyorum.

 

Damlayan suların beni delirtmek üzere olduğunu mu?

Bi’ dakka. Ben bu filmi daha önce izlemiştim.

 

Sene 2002. Henüz bir üniversite öğrencisiyim. Gerilim filmleri izlemeyi bırakmam gerektiğini düşünüyorum, zira hayatım yeterince tatsız. Kadıköy’de, yağmurlu bir akşam, neredeyse boş bir sinema salonunda Hideo Nakata’nın Karanlık Su filmini izliyorum. Hangi sinema salonu hatırlamıyorum ama akşam olduğunu hatırlıyorum, çünkü prensip olarak gerilim filmlerine gündüz vakti gitmem. Yağmurlu bir akşam olduğunu hatırlıyorum, çünkü az ötemde oturan bir seyirci – zaten hepi topu sekiz kişi olabiliriz- korkudan şemsiyesini açıyor.

 

Gerilim filmi izlemeyi Karanlık Su ile bıraktım. Hiç bu kadar içime işleyen, hücrelerimi işgal eden, bu kadar sessiz ve bu kadar sakince arkamdan yaklaşıp beni kolları arasına alan bir film izlememiştim, o zamana kadar. Aslında niye ki, diyorum kendime hep. Yani bir başyapıtla karşı karşıya değiliz. Ama kendine has bir şey var, onu çok biricik kılan – benim için.

 

2019’un sonuna geldiğimizde bu biriciklik yerini buluyor işte. Haftanın her günü kombiyi patlatmadan su doldurmak için kombinin önünde dikiliyorum. Ve o günlerden birinde film beni kendine geri çağırıyor.

Bu filmin hep kendi çocukluk travmalarımızla yüzleşmekle ilgili olduğunu düşünürken yeniden açıyor bana kendisini.

Filmin ana karakteri Yoshimi, yeni boşanmış bir kadın. Altı yaşındaki kızıyla bir hayat kurma mücadelesi içine girmiş. İş arıyor, ne olursa, kızına bakmaya yetecek kadar kazansın ve kızına vakit ayıracak kadar az zamanını alsın yeter; kızının hoşuna gidecek küçük bir apartman dairesi kiralıyor, kızının okuluna yakın olsun, sabahları okula yürüyerek gidebilsinler, akşamları iş çıkışı okuldan eve yürüyebilsinler yeter… Kızı mutlu olsun. Daima kızının yanında olabilsin. Yeter. Biraz nefesi tükenecek gibi Yoshimi’nin, belki biraz dursa, birilerinden yardım alsa… Mümkün değil! Çünkü daha önce – anladığımız kadarıyla- kızının hayatında pek de etkin olmayan eski kocası velayeti Yoshimi’den almak için bir atmaca gibi tepesinde dönüyor.

 

Derken yeni taşındıkları evin tavanı su damlatmaya başlıyor. Siyah bir su. Pis. Tatsız. Ürkütücü. Yoshimi, bu akıntıyı tamir ettirmek üzere bir muhatap arıyor fakat bir türlü bulamıyor. Daha önce yani evi kiralarken son derece yardımsever görünen emlakçı topu apartman görevlisine apartman görevlisi topu geri emlakçıya atıyor. Anlayacağınız Yoshimi’nin nefesi her geçen gün biraz daha tükenirken onlar aralarında top çeviriyorlar. Kimse ama kimse bu sorunun büyüklüğüne, bu sorunun karanlığına inanmıyor. Ona neredeyse deli muamelesi yapıyorlar. Histerik bir kadın işte. Yeni boşanmış. Her şeyi de abartıyor.

 

Üstelik bu evden taşınmaya karar veren Yoshimi, velayet davasıyla ilgilenen gönüllü avukatı tarafından engelleniyor: Tam dava aşamasında yeniden bir ev değiştirmek kızının velayetini kaybetmesine neden olabilir. Korkuyor Yoshimi, kızını kaybetmekten; kızı ona ihtiyaç duyduğunda yanında olamamaktan. Kendisini zayıf düşüren evliliğini bitirme cesareti gösterdiği için annelikten mahrum bırakılarak cezalandırılacağından. Korkuyor. 

 

Sonunda n’oluyor? Olduğu gibi söylemeyeyim de izlemek isteyenler için tadı kaçmasın. Şöylece bırakayım o zaman filmin sonunu buraya: Yoshimi, anneliğe hapsoluyor. Anneliği onu rehin alıyor. Fakat bu onun anneliği değil aslında, bu “annelik”. Bu bir rol. Bu bir kurgu. Bu bir korku masalı. Kızı Ikuko ile onu ayıran bir annelik bu.

Ayaktayım. Elimde kombinin altındaki borudan damlayan siyahımsı pis suyla dolmuş kova. Eyvallah, diyorum filme. Şimdi seni daha iyi anlıyorum.

Not: Sene 2021, kombi hala akıtıyor.

 

 

İllüstrasyon: İrem Taşçı

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.