İhtiyacımız Olan Sosyal Mesafe Değil; Fiziksel Mesafe, Sosyal Dayanışma

İhtiyacımız Olan Sosyal Mesafe Değil; Fiziksel Mesafe, Sosyal Dayanışma


 

Covid-19 hayatlarımızı ele geçirdi. Bazen tam anlamıyla ekonomilerde ve herkesin kaderinde büyük bir dönüşüm olacakmış ve sonuç olarak dünya kapanıp gidecekmiş hissine kapılıyoruz. “Sosyal mesafe” yeni hit kelimemiz ve temel olarak insanlarla aramıza fiziksel mesafe koyarak bulaşma ihtimalini en aza indirmeyi ifade ediyor. Bu ne demek, toplum olarak vakit geçirmeye alışık olduğumuz yerler; lokantalar, kafeler, alışveriş merkezleri artık bizim için kapalı demek. Sinema, tiyatro, konser gibi etkinlikler uzunca bir süre sadece hayallerde ve TBT’lerde görülecek. Birçoğumuz için bu, sosyal ilişkilerimizin ailemizle kısıtlanması anlamına geliyor. Yalnızca kötü anlamda değil, sınırlanma anlamında da görebiliriz bunu. Ailemizle belki yeni tanışıyoruz, çocuklarımızı bu kadar uzun süre kesintisiz ilk defa görüyoruz -yani okula başladıklarından beri-. Bu kısıtlanma hali, kimsenin istediğini, seçtiğini görememesi haline dönüşüyor bir noktadan sonra.

 

Ama bu kısıtlanmalar insan doğasına aykırı. Biz sosyal varlıklarız, tehlike ve endişe durumunda birbirimize daha çok ihtiyaç duyuyoruz üstelik. Ve büyük şehirlerde göç hızı çok fazla, insan ya yalnız yaşıyor ya da çekirdek ailesiyle, alışık olduğumuz büyük aileler uzakta. Bu nedenle izole bir şekilde evde oturun demenin, sosyal izolasyon kelimesinin kendiliğinden zehirli bir tınısı var. Üstelik gereken şeyi de tam olarak anlatmıyor.

Yakın zamanlarda yayınlanan bir New York Times makalesine göre yalnızlık ve sosyal izolasyonun sağlık üzerindeki etkisi günde 15 sigara içmeye eşdeğer. Bu yazıya göre aynı zamanda yüksek seviyede depresyon, tansiyon, kalp krizi hastalıkları da yalnızlarda daha çok görülüyor. Ve kaderin bir cilvesi, yalnızlık bağışıklık sistemini de kötü etkiliyor, özellikle yaşlılarda.

 

Büyük şehirlerde insanlar toplumsallaşma ihtiyaçlarının çoğunu iş yerlerinde gideriyorlar. Üniversite öğrencileri de öyle ki birçoğu artık online dersler alacak. Yaşlılar çoğunlukla camilerde, yetişkinler politik toplantılarda, spor müsabakalarında veya (küçük bir kesim de olsa) grup halinde yapılan hobilerle gideriyor bu ihtiyaçlarını. Sosyal ihtiyaçlar açısından bakınca, eve kapanmak da dışarıda olmak kadar zor. Daha önce ergenler üzerinde yapılan bir araştırmada aileleri ile ilişkilerinde yalnız, anlaşılmıyor ve baskı altında hissettikleri yazılmıştı. Bir bakıma, ailelerinin yanındaki ergenler gibi bütün insanlar, kurallarına müdahale edemedikleri bir dünyada zorunluluklarla kuşatılmış biçimde yaşıyorlar. Bu nedenle fiziksel olmasa da ruhsal yalnızlık herkesin daha çok gündeminde. Yakın zamanlarda yayınlanan bir New York Times makalesine göre yalnızlık ve sosyal izolasyonun sağlık üzerindeki etkisi günde 15 sigara içmeye eşdeğer. Bu yazıya göre aynı zamanda yüksek seviyede depresyon, tansiyon, kalp krizi hastalıkları da yalnızlarda daha çok görülüyor. Ve kaderin bir cilvesi, yalnızlık bağışıklık sistemini de kötü etkiliyor, özellikle yaşlılarda.

 

Bu nedenle şu durumda sosyal mesafe kavramının kullanılması garip bir kelime seçimi olarak değerlendirilebilir. Bazı negatif davranışları haklılaştırıyor ve fiziksel mesafenin iyi etkilerini de dışlamış oluyor. Bahar alerjisi nedeniyle aksırıp öksüren insanlara ters ters bakmaktan Asya kökenli insanlara yönelen ırkçılık gibi birçok sorunu tetikliyor.

 

Bu nedenle sosyal mesafe yerine fiziksel mesafe demeyi önerebiliriz hatta şöyle bir mottomuz olabilir; fiziksel mesafe, sosyal yakınlık. Teknolojinin bizlere dünyanın her yerinden birçok insanla iletişim imkanı sunduğu, anlık iletişimin çok kolaylaştığı bir zamanda yaşıyoruz. Sosyal medyanın toplumsal yapı ve sosyal doku üzerindeki etkisi hakkında ciddi endişeler dillendiriliyordu uzun süredir fakat bu yaşadığımız süreçte aslında faydalı olduğu görüldü. Şimdi, yalnızlık duygusu etrafı sarmışken, sosyal medyada kendi mahallemizin etrafında dolaşmak bize daha iyi hissettirebilir. Mailler, video konferanslar hatta basit telefon görüşmeleri bile bizi hayata bağlamayı sağlayabilir.

 

Arkadaşlarınıza uzanın. Sosyal medyadan ya da Whatsapp’tan, fark etmez, bir şekilde kendinizi kabuğa kapanmamak, iletişimde kalmak için zorlayın. Belki de bu pandemi son değil, daha sık eve kapanmalar yaşayacak, değişen ekonomiyle birlikte iç mekanlar daha değerli olacak. Yalnızlığımızın kıymetini de bilerek uzakta da olsak kendi sosyal çevremize sıkı sıkıya sarılmak belki de asıl çözüm.  

 

 

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.