Popülizm

Popülizm #101


Bugün günlerden daire.iki #101. Kavramlar üzerine birlikte düşüneceğimiz, anlamlarının derinine ineceğimiz serinin ikincisi. Günün kavramı ise popülizm. Herkesin bir sosyal medya hesabı sayesinde popüler olduğu bu muhteşem etkileşim döneminde popülizm de ne ola ki? Herkesin kendine yakışanı giymesi mi?

 

Değil elbette. Popülizm biraz siyasetin dilinden, haber kanallarına, günlük hayattaki davranışlarımızdan sosyal medya postlarımıza, her eylemin gizli gizli içine sinmiş bir kavram. Üstelik, alt-right faşizmden neo-sağcılara -ki ikisi de aynı şey neredeyse- yaşamımızı şekillendiren ideolojilerle bağlantılı.

 

Nedir bu Popülizm? 

 

Popülizm, kelime kökeni olarak “halkçılık” anlamına geliyor (people kelimesiyle etimolojik bağlantısı var). Tarih içerisinde farklı türleri olmasına ve bunların olumlu/olumsuz anlamlarda kullanılabilmesine karşılık, son yıllarda siyasetçilerin çok sık başvurdukları bir söylem biçimi. Bu nedenle burada siyasal popülizmi göreceksiniz. Ve özetle, popülizmin bir söylem biçimi olduğunu.

 

Bu söylem bir “öteki”nin olması ya da yaratılmasında kendini gösteriyor. Bu karşıtlık olmadan popülizmden bahsetmek pek mümkün değil. Bunun sebebi ise, siyasetçilerin her zaman kendi söylemlerini güçlendirmek için ötekinin olumsuzlanmasına ihtiyaç duymaları ile ilgilidir. Çünkü, siyaset her zaman kendi elini güçlendirmek için ötekine, düşmana, ötekinin olumsuzlanmasına ihtiyaç duyar.  Siyasiler argümanlarını bu yol ile “popülerleştirir”. Ağır siyasi meseleler herkesin anlayabileceği şekle bürünür. Dolayısıyla popülizm bir ideoloji olmamasına rağmen söylem biçimi olarak, zaman içerisinde siyasal anlamda bir ideolojik aygıta da dönüşür, genele yayılabilir.  

 

 


Popülizm Nereden Çıktı, Nerelere Geldi?


 
Popülizmin, son 150 yıllık tarihsel gelişimi çerçevesinde üç önemli türünden bahsetmek mümkün: 
Birincisi, 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan “tarımsal popülizm”dir. Popülizmin bu türünü destekleyen birçok toplumsal hareket olmakla birlikte bunların temel amacı, “çiftçilerin haklarını devlete karşı korumaktır”. 
İkincisi, 20. yüzyılın ortalarında Latin Amerika’da ortaya çıkan “sosyo-ekonomik popülizm”dir. Bu, sanayileşmenin beraberinde getirdiği sosyo-ekonomik yaşamdaki değişimlere alt sınıfın yarattığı bir tepkidir. 
Üçüncüsü ise, 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde ortaya çıkan ve hala günümüz siyasi söylemini şekillendiren “yabancı düşmanı popülizm”dir. Bu dönem, ırkçı söylemler üzerine kurulu sağ popülizmin yükselişinin görüldüğü dönemdir. Nazi Avrupası ve Hitler bu dönemin en bilinen örneklerindendir. Ve maalesef bugünün Amerika’sı, Fransa’sı, Çin’i.  

 

Popülizmin 1960’larda tavan yapmasının net bir sebebi var; Avrupa’ya göç. Göçmenler Avrupa’ya ya işçi olarak veya artan iç ve dış savaşlardan kaçarak geldiler. Berberlerinde 60’ların çiçek çocuklarına yabancı düşmanlığı getirdiler. Siyasiler de pası gördü, ırkçılık Yahudileri hedef almadığı sürece güvenli olduğundan çoğunlukla Doğu’dan gelmiş yabancılara yöneltildi. Bugün hala bunun sonuçları ile baş etmeye çalışıyoruz. Elbette popülizmin tarihi bu anlattıklarımız ile sınırlı değil. Bu sebeple ilgilenenler için bu konu ile ilgili iki tane yazı önerisi var burada. (Bu konu ile ilgili detaylı okuma 1-2)

 

Kime “popülist” denir?

 

Popülizmin tanımı ve tarihsel arka planına değindikten sonra şimdi gelelim kimin “popülist” olarak tanımlanabileceğine. Jan-Werner Müller, Popülizm Nedir? adlı kitabında popülistlerin ayırt edici özelliğinin, kendi yönetim biçimlerini “halkın gerçek temsilcisi” söylemi ile meşrulaştırmaları olduğunu ifade eder. Nitekim Müller, halkın adına konuştuğunu iddia etmeyen birisi olmadan popülizmden bahsetmenin mümkün olmayacağını düşünür. Burada tekillik vurgusu kendini gösterir. Kendilerinin yönetmeye layık “tek” iktidar olduklarını düşünürler. Bu sebeple çoğulluk karşıtıdırlar. 

 

Popülistler kendilerini desteklemeyenleri öteki olarak görür; dışlanma ve hak ihlaline kadar giden yaptırımlar uygular. Kimlik siyaseti yapmaları onların bir diğer özelliğidir. Bununla birlikte dayatmış oldukları kimliklerini benimsemeyenleri kendileri için tehdit yaratan düşmanlar olarak görürler. Kimlik siyaseti belki siyaset yapmanın en doğrudan yollarından birisidir; hâkim ve baskın bir gruba sırtınızı yaslar, diğerlerini tümden düşman ilan ederseniz siz de evinizde kendi popülist kimlik siyasetinizi yapabilirsiniz. Formüle edecek olursak; Bütün A’lar B’leri geçmişte yenmiş, bugün de yenecektir, demek ki B’ler düşmandır; B=A olmadığı sürece topluma huzur yoktur.  Başka bir deyişle, alternatiflere ve ötekilerine tahammülleri yoktur. Nitekim Müller’e göre onlar, “gerçek halkın sembolik temsiline yaslanırlar” ve hukuksuzluklarını bu yol ile meşrulaştırırlar.

 

 

Popülizmin, “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapalım” ideali ile nasıl bir ilgisi var? 

 

Popülistlerin şu meşhur “Büyük Amerika” idealine ve bunun popülizm ile ilişkisine değinmeden bir Popülizm 101 yazısı tamamlanamaz. Müller’in de ifade ettiği üzere bu slogan, çarenin yalnızca kendisinde -Donald Trump’ta- olduğunu aşılayan siyasi bir söylemi içinde barındırıyor. Öyle ki, Trump’a karşı çıkmanın, büyük Amerika idealine de karşı çıkmak ile eş değer olduğu vurgulanıyor. Yani aslında bu söylemi, tam da popülizmin üzerinde yeşillenmesine ve dallanıp budaklanmasına olanak sağlayan bir zemin gibi düşünebiliriz.   

 

Kurtuluşu sadece kendinde gören, her bireyin kendisinden bağımsız bir gerçekliğinin var olduğunu kabul etmeyen bir siyasi yönetim elbette kendilerine karşı çıkmanın direk olarak “büyük Amerika” idealine karşı çıkmak olduğunu aşılayacaktır. Çünkü bu ideali gerçekleştirebilmenin itici gücü olarak yalnızca ve yalnızca kendilerini görürler. Nitekim aksinin düşünülmesine olanak sağlayacak her türlü kapıyı kapatmak için eylem ve söylemleri ile daima hazır oldadırlar.  

 

Bu söylem beraberinde büyük bir tehlike de getiriyor. Bunlardan en önemlisi şüphesiz ötekileştirme. Aykırı olan her sesin normal dışı sayılması, zamanla kamudan dışlanması. Popülist söylem, kendi idealini bir karşı idealin süzgecinden geçirerek eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutmak yerine, hakikati tekeline alma potansiyelini içinde barındırıyor. 

 

Popülizmin Reçetesi Var Mı?

 

Maalesef yok. En azından idiokrasi dünyasında, şu sıralarda yok. Pandemiden teröre majör sorunlar, işsizlikten artan nüfusa her eve sirayet eden problemlere ekleniyor ve ne zaman majör küresel problem artsa popülistlere gün doğuyor. Çünkü, gerçek sorunları konuşmak ve çözüm üretmek masraflı, uzun vadeli planlama gerektiriyor ve kabul edelim ki zor. Artan işsizliğe büyük bir reform paketiyle çözüm üretmektense Suriyelileri sebep göstermek daha kolay, kestirme ve ölçülemediğinden yanlışlanamaz. 
Bu nedenle sonu gelmez ötekileştirmeye, kutuplaştırmaya, yabancı düşmanlığına, ırkçılığa ve bununla birlikte -belki de en önemlisi- cehaletin sürdürülebilmesine katkı sağlayan popülizmden kısa vadede kurtulamayacağız, bu kesin.

 

Bu yazı, Dilara Öztekin’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 


Detaylı okuma için tıklayınız
Detaylı okuma 2 için tıklayınız.

Detaylı okuma 3 için tıklayınız.
 

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.