Filistin denildiğinde akla gelen sayısız insan hakları ihlallerinden çoğu hiç şüphesiz kontrol noktalarında yaşanıyor. Bir süre Filistin’de yaşamış araştırmacı, turist ya da gönüllünün kötü bir kontrol noktası anısı yaşamadan dönmesi neredeyse imkânsız. Zorluk, dönen kişinin o anıları anlatması; anlatırken tekrar hatırlaması değil; orada bulunan insanların bu değişmeyen gerçeklikle sürekli yaşamak zorunda olması.
İsrail işgali altındaki Filistin toprakları, iki kısımdan oluşuyor; birisi İsrail’in uluslararası manada tanınan devletinin sınırları yani düpedüz İsrail, diğeri Batı Şeria sınırları içinde kalan Filistin Yönetimi. Bu oldukça karışık ve detaylı bir işgal hikayesinin en basit anlatımı olabilir. Filistin Devleti ya da Filistin Ulusal Yönetimi olarak anılan bu siyasi yapı, İsrail kadar şanslı(!) değil, uluslararası arenada bağımsızlığı daha az ülke tarafından tanınıyor.
Filistin’den bahsederken, sanki o sınırlara girince İsrail zulmü geride kalıyor, sıkıntı yaşayan bölge yalnızca Gazze imiş gibi bir algı var bazen insanların zihninde. Oysa, Batı Şeria’da da her an bir İsrail askerine ya da kontrol noktasına denk gelebilir; herhangi bir sebeple kimlik göstermek, X-raydan geçmek ya da saatlerce beklemek zorunda kalabilirsiniz. O topraklarda, belki birkaç saatim geçmemiştir ki bir İsrail askeri ile karşılaşmayayım.
Kontrol noktaları; İsrail ve Batı Şeria’yı ayıran sınırlardaki geçişi kontrol altına almak için kullanılan bir işgal yöntemi. Kontrol noktalarından ilk olarak 2013’de geçmişim ve gözlemlerimi yazarken bugüne çok benziyormuş hislerim. İnsanın sinirlerini yıpratan, şaşırtan ve çok rahatsız eden distopik bir manzara. Batı Şeria’da yaşayan fakat İsrail’de çalışan; İsrail’e hastane, Kudüs’e dini ziyaret gibi özel amaçlarla çok zor şartlarda izin almayı başarmış Filistinliler; Kudüs’te eski şehirde yaşayan ama ara sıra Batı Şeria’ya gidip gelen özel kart sahipleri ve turistler bu kontrol noktalarından geçiyorlar. Fakat bütün kontrol noktaları, İsrail-Batı Şeria sınırlarının ayrıldığı yerlerde olmuyor. İsrail, Filistin yönetimi altındaki toprakları da 100 kontrol noktasıyla denetlediği için, sınırdan geçmese bile bir mahalleden başka mahalleye giden Filistinlilerin de geçişleri kontrol ediliyor. O coğrafyada başınıza gelebilecek en kötü şey, kimliğinizi kaybetmek ya da evde unutmak; çünkü her an hareket halindeki bir kontrol noktası ya da bir asker sizi durdurabilir.
Bu detaylar çok can sıkıcı ama orada saatlerce beklemek, bütün muameleye tanık olmak ve asla bir hukuk arayışında olamamak çok daha zor. O yüzden, Farah Nabulsi’nin yeni kısa film tadındaki belgeseli, Hediye’yi izlediğimde bir kez daha, dünyaya bazı hikayeleri anlatmanın ne güzel yolları olduğunu düşündüm.
Farah Nabulsi, ailesi Filistin’den İngiltere’ye göçen bir Filistinli. Film sektörüne girmeden önce uzun yıllar borsacılık yapmış ve sonunda kendine bambaşka bir yol çizmiş. Filistin’e gittikten sonra kontrol noktasında gördükleri, yaşadıkları onu Hediye’yi yazmaya itmiş ve 2018’de yazılan bu film 2019’da Doha Film Enstitüsünden aldığı hibeyle nihayet çekilmiş.
Filme konu olan Kontrol noktası 300, Batı Şeria içinde, ortalama 15.000 Filistinlinin her gün binbir çeşit izdiham ve zorlukla, Filistin içinde hareket ederken ya da çalışmak için İsrail’e giderken geçtikleri denetleme merkezi. Filistin’deki diğer insan hakları ihlalleri gibi bu örnek de oldukça tepki almış, pek çok uluslararası gözlemci bölgeye gitmiş, İsrail'i kınamış fakat gerçekleşen sert (!) yaptırımlara karşı İsrail’in durumu değiştirmeye hiç niyeti yok.
Filmde, karısına evlilik yıldönümü hediyesi almak için kızı Yasemin'le beraber Beytüllahim'de ufak bir yolculuk yapan Yusuf’un, ünlü kontrol noktası 300’de başından geçenler konu ediliyor. Sabah erken saatlerde, henüz güneş doğmadan yola çıkan Filistinliler'in bazen 2-3 saat bekledikten sonra geçtikleri o kontrol noktasını, Yusuf’un geçmeyen bel ağrılarını ve yıpranan sinirlerini sanki bu dünyada böyle şeyler hiç yokmuş ve bunların hepsi birer kurmacaymış gibi izliyoruz. Yusuf, elini beline koyup zorla yürürken, sanki onu izleyenlerin de o an beli sızlıyor. Ama sonra geçiyor. Ve o sırada Yusuf'un dinlendiği bir uykudan, özgür ve mutlu olduğu bir toprakta uyanmasını isterken, onun uzun ve acı veren bir absürt maraton olduğunu izliyoruz.
Kontrol noktalarından geçerken, askerlerle hiç göz göze gelmemeye çalışır Filistinliler, hatta turistler de. Eğer oraya normal bir sınır gibi davranır, o askerlere şaşkın bakışlarla gitmezseniz, onlar da şaşırır. Çünkü aslında herkes bu anormal manzaranın farkındadır ama içinde bulunduğu sistemi değiştirmeye muktedir değildir tıpkı filmdeki Avi gibi. Tıpkı bu yaşananların tamamı yalnızca filmlerinde yaşanacak kadar gerçekliğe sığmasa dahi. Filistin'in çıkarabildiği sese ve sergilediği mücadeleye tanıklık etmiş biri olarak; bahsedilen kontrol noktası filmde her ne kadar çok daha küçük inşa edilmiş ve gerçekte oluşan kalabalık ve yaşanan telaş çok kısa yansıtılmış olsa da Hediye’yi izlemenizi öneririm. Bunlardan çok daha fazlasının bu dünyada yaşandığını bilerek izlemenizi...