Bir edebiyat öğrencisi olduğum yıllar dili ağır epeyce kitabı kısa sürede okuyup anlamam gerekiyordu. Mezun olduktan sonra da iş için yine zor metinlerin içinden hemen her gün çıkmak durumundayım. İnsanın idrak derecesi bir azalır bir artar. Dolayısıyla çok erken yaşta her duruma uygun pratik çözümler getirmek zorunda kaldım. Örneğin dili ağır olsun olmasın okumaktan keyif aldığınız bir kitaptan koptuysanız nasıl hızlıca o dünyaya geri dönersiniz?
En çabuk etkisini gösteren taktik kitaba kaldığınız yerden sesli okuyarak devam etmektir. Hatta eğer biraz teatral şeylerden hoşlanan biriyseniz odanın ortasında ayağa kalkıp okuduğunuz yerleri canlandırabilirsiniz bile. Bu minik gösteri dikkat dağıtsa da metnin kalitesini ve onu neden sevdiğinizi size hemen hatırlatacaktır. Çok geçmeden de hikayede çarpıcı bir şey olacak ya da birileri ilginç bir şey söyleyecektir. Sonra siz farkında olmadan yavaşça koltuğunuza tekrar yanaşıp kitaba sessizce devam edeceksinizdir.
Hikayenin içinde tekrar kaybolmak ve kendi gerçekliğinizden kaçmak için performansa dayalı başka bir yol daha var. O da eğer ulaşabiliyorsanız bir sesli kitap ile devam etmek. En sevdiğim eserleri normalde de biraz kendim, biraz sesli kitaptan okurum. Bilhassa sevdiğim bir seslendirmeci ya da oyuncu okumuşsa, dijital kitaplığımda bulunması için sesli kitap versiyonlarını satın almaya gayret ederim. Hele ki öğrencilik döneminde birçok okumayı sesli kitaplar olmasaydı yetiştiremezdim. Tüyom, bol bol örnek seslendirme kayıtları dinlemeniz. Size hitap eden ses tonu ve hikayeciyi bulmadan para vermeyin derim. Size uymayan bir okuyucu ile de gitmez o kitap zira...
Bir yerde şöyle bir şey okumuştum; “biz kitap okurken ölmüş ağaçlara bakıp halüsinasyon mu görüyoruz”? Edebiyat en iyi ruhsal kaçış yollarından biridir ve eğer gerçek hayat ayaklarınızdan çekiştiriyorsa, o mistik ruha girmiş birilerini izlemek de size ilham verebilir.
Bu amaçla ben ne zaman okuma güçlüğü yaşasam ya da iç disiplinimi kontrol edemesem YouTube’dan kitap okuma Vlog’ları izlerim. Başkasını kitap okumanın o fantastik modunda görmek beni hemen havaya sokar ve o deneyimi kendim de yaşamak isterim. Bu sebepten birçok kez videoyu daha başlarındayken kapatıp hemen kendi kitabımı okumaya dönmüşlüğüm vardır. Anında başarı!
Daha az eğlenceli yöntemlerle disipline giriyor da olabilirsiniz. O halde size hedef koymayı öneririm. Bir teslim tarihi halihazırda varsa zaten buna uymanız çok daha kolay olacaktır. Yoksa da kendinize bir bitiş tarihi seçip o zamana kadar günde kaç sayfa okumanız gerektiğini hesaplayın. Yaklaşık 300 sayfalık kitabı 7 günde bitirebilmek için günde ortalama 40 sayfa okumak gibi.
Bu da yeterli bir güdü sağlamaz genelde. O zaman da ben her günkü kaydettiğim aşamayı bir deftere süslü püslü çizelgeler ve grafiklerle not ederim. Burada sınır sizin sabrınıza ve sanatsal vizyonunuza bağlı. Ben renkli kalemlerle ya da sulu boya ile her kitaba bir renk belirleyip aylık bir çizelge boyarım. Ay sonunda rengarenk çubuklara uzaktan bakmak hem çok başarılı hissettirir hem de okumalarımı böyle eğlenceli bir şekilde kaydetmek beni mutlu eder.
Bu yaklaşıma benzer bir şekilde bir metinden uzaklaştığımı fark ettiğim an hemen içeriğe değil de formata konsantre olurum. Madem içinde kaybolamıyorum o zaman tekniğinde kaybolurum! Akademik ve steril bir yaklaşımla yazar nerede hangi edebi tekniği neden kullanmış, tekniklerin tarihsel önemi, varsa yazarın dahil olduğu edebi akımlar, kitabın yayınlandığı dönemde aldığı tepkiler ve daha birçok ince detayı hassasiyetle araştırır ve derin metin incelemesi yaparım. Öğrenciyken bunu zaten yapmak zorunda oluyorsunuz, fakat edebiyat seven birçok insan tüm bunları farkında bile olmadan yapıverir zaten. Bu vesileyle okuma aksiyonunu hem bir oyuna çevirip dikkatimi hikayeden alıp yüzeydeki kavramlara yönlendirmiş, hem de esere ve yazarına olan saygımı arttırmış olurum.
Bu okuduklarınızı uzun süre sonra bile detaylı bir şekilde hatırlamanıza da yarar. Okuduklarınızı çok daha iyi kavrarsınız da. Kitap çok size göre değilse bile böylelikle daha akademik bilgiye ulaşabilirsiniz. Kelimelerin ritmi olduğu kadar tadı da vardır. Bir cümle ya da paragraf beni çok etkilerse okuma hızım oracıkta kesiliverir. Onu sindirmem gerekir, fakat o sindirme süreci uzarsa metinden istemsizce uzaklaşabilirim. Böyle zamanlarda içimde derin yer eden o paragrafı ya da sayfayı oturur yazarım bir deftere. En sevdiğim kalemle hem de. Yazarın herbir harfi yazarkenki el hareketini hayal etmeye çalışırım. Bazen yazarken yazarı odasında ya da masasında hayal edip tam o yaratım anını gözümün önüne getirmeye çalışırım. Neler hissetmişti acaba? Formun da başlı başına ayrı bir güzelliği olduğunu ispat eder bu bana. Bunu birçok kez denedim ve her seferinde çok doğaüstü bir hisse kapıldım. O mistisizm beni tekrar kitaba yöneltmeye yeter.
Size yetmezse, kitaplar hakkında arkadaşlarınızla konuşmak da iş görür bir tavsiyedir. İşin orta yerinde mesai arkadaşlarımla gece yatmadan önce ne okuduğumuzu tartıştığımızda hep o an işten kaçıp kitabıma dönesim gelir.
Bir şeyin bahsi o şeye olan hevesinizi epey arttırabilir. O yüzden son olarak size okumakta zorlandığınız kitaptan söz etmeyi öneririm. Tüm bunları denemenize rağmen hala kitap sizi itiyor gibi hissediyorsanız, daha vakti değildir belki de.
Bırakın kelimeler sizi çağırsın - çünkü öyle yaparlar. Çağırırlar kelimeler ve hikayeler bizi. Duyulmaları gerektiği an siz elinizi istemsizce o kitaba uzatırken bulursunuz. Edebiyatın yönlendirici gücüne güvenin ve içinizden ne geçiyorsa onunla devam edin.
Yaşasın edebiyat!