Şakir Gökçebağ Ve Süpürge Deyip Geçmediğimiz Şeyler

Şakir Gökçebağ Ve Süpürge Deyip Geçmediğimiz Şeyler #Tanışın


 

Sanatla kurduğunuz en son ilişki duvara bantlanmış muz eserinde kaldıysa dahi size ilginç gelecek bir sanatçıyla karşı karşıyasınız: Şakir Gökçebağ. Kendisinin eserlerine bakarken çerçeveli gözlüklere, fularlara hele elimizi zoraki bir şekilde çenemize koyup düşünüyormuş gibi yapmaya ihtiyacımız yok. Çünkü oldukça bizden ve bir o kadar evrensel izler taşıyor. Bu kesişim, ince işlenmiş ve derin düşünülmüş Şakir Gökçebağ sanatını ortaya çıkarıyor. 

 

 

Konu eşya olunca herkesin farklı bir tutumu olabilir. Eşyalar kimi zaman şans için tutuluyor kimi zaman kaybedilen bir yakını hatırlatan anılar haline geliyor. Derin anlamlar yüklediği eşyalarını yanından hiç ayırmak istemeyen insanlar olduğu gibi az eşyanın mutlu ettiği insanlar da var. Sizin de eşyalarla farklı bir ilişkiniz varsa Şakir Gökçebağ’ı mutlaka tanımanız gerek diye düşünüyoruz. Çünkü kendisi eşyaları hikâyeleştirerek dönüştüren ve eşyada anlam katmanları oluşturan bir sanatçı.

 

Çalışmalarında, gündelik yaşamın parçası haline gelmiş objeleri mekana özgü üretimlerle şekillendiriyor. Sıradan kabul edileni alışılmış formundan çıkararak alternatif bir düzlem üretiyor ve bu düzlemde basit malzemeleri tartışmaya açıyor. Süpürge, halı, taş, kağıt, makas, mandal gibi kullanıp da pek kayda değer bulmadığımız nesneler kullanıyor. Böylelikle, çoğu zaman varlığı zihnimizde anlamlı bir yer kaplamayan bu nesnelere temas imkanı sunuyor ve onları farklı bir deneyime açıyor. Eserlerinde birtakım dokunuşlarla soyutlaşmış, sürreal düzleme ulaştırılmış olarak gördüğümüz bu tanıdık objeler, ilk temsillerinden ve gerçek bağlamlarından tamamen koparılmıyor. Yani hala mandalla çamaşır ikilisini, yelpazenin serinlettiğini seziyoruz. Gökçebağ’ın da amacı bu biraz, eserlerin bir parçası olan objenin çok şey yitirdiğini, başkalaştığını ama tanınırlığını koruduğunu göstermek istiyor. İzleyici eseri gördüğünde onu ilk haliyle birlikte değerlendirebiliyor. Bu sayede, objenin geçirdiği dönüşümü ve kimliğindeki başkalaşmayı bir süreç olarak yorumlama imkanı buluyor.

Bu tutum aslında bir tür tüketim eleştirisi. Gökçebağ’ın merakı, her gün düşünmeden tüketmeye alışık olduğumuz eşyalara yeni bir bakış açısı ile bakmak. Bu sayede görsel olarak algılarımızı zorlarken aynı zamanda düşünsel bir zemin oluşturuyor. Kemerleri yatay ve dikey formda kullanarak oluşturduğu kafes görüntüsüyle aslında "bu bir kemer değildir" mesajı veriyor. Günlük kullanılan erkek aksesuarlarını dönüştürerek ve düşündürerek toplumsal cinsiyet mesajı verdiği çalışmalarını Bıyıkaltı başlığı altında toplamış. Bu başlık altındaki çalışmaların isimleri ise Yüksek Kaldırım, Kasımpaşa ve Harem.

 

Gökçebağ: “Bu sınırsız bir dünya… Nesnelerin yeteneklerini bilirsek, onlara saygı duyarız; onlar göründüklerinden daha yaratıcı ve değerlidir” diyerek bu nesnelere farklı bir yaklaşma biçimi teklif ediyor. Bu şekilde, nesneleri birtakım müdahaleler ile işlevlerinden uzaklaştırıp mevcut potansiyellerini açığa çıkarıyor ve onları yaratıcı bir düzleme taşıyor. Üzerinde çalıştığı objeleri günlük yaşamdan ödünç alıp onlara bir bakıma karakter verdiğini söyleyebiliriz. 

 

Sanatçı bu sayede bizleri gündelik olanı yeniden yorumlamaya, estetik devrimin ne olduğunu sorgulamaya çağırıyor.

 

Yurtdışı çalışmalarında kullandığı yerel unsurlarla da dikkat çeken Gökçebağ, manastırda kırmızı mercimek kullanacak kadar yaratıcı bir sanatçı. St. Georgen manastırında yer alan “Remains” başlıklı çalışmasında pencere kenarları ve döşemelerin arasında göze çarpan mercimekler renk ve mekân uyumuyla insanı sanat karşısında bir kez daha hayrete düşürüyor. Yereli kullanarak evrensel olanı vurgulamayı seven Gökçebağ, 2020 yılında Bayburt köyünde yer alan Baksı Müzesinde yaptığı sergideki çalışmalarıyla da ilgi odağı oldu. “Aşina” isimli sergisinde Gökçebağ, yerel halkın günlük olarak kullandığı tandır, süpürge, elek gibi eşyaları çağdaş sanat formlarıyla birleştiriyor. Sergi Temmuz 2020’de bitmiş ama YouTube'da tanıtım videosu var. Anadolu eşyalarının tekdüzelikten sıyrılıp çağdaş sanat formuna geldiği sergiyi, köy muhtarının yorumlarıyla izlemek ayrıca keyifli. 

 

 

Elbette Gökçebağ’ın eserlerinin derin bir estetik değer düzleminde yeri var, kendi deyimiyle “Basit şeylerle de felsefe yapılabilir”. Bu tutum bir tür gündelik olanın katmanlı düzenine sadeliğin üzerine düşünmekle ulaşma çabası. Ya da tercihinize göre: Simple is the best; less is more; kişisel olan politiktir; gündelik olan katmanlıdır da diyebilirsiniz.

 

 

Gökçebağ, çalışmalarına şu an Almanya’nın Hamburg kentinde devam ediyor. Evden kolay bir şekilde sanata ulaşmak istiyorsanız sanatçının instagram hesabına ve internet sitesine  göz atabilirsiniz. Kim bilir belki siz de çalışmaların içinde kendi hikâyenize denk gelirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

1 yorum

Yorum Yaz