Sosyal Mesafeyi Taçlandıran 10 Film

Sosyal Mesafeyi Taçlandıran 10 Film


 

Duyduk ki eğer liste yapmazsak ve “ne izleyelim bu koronovirüsün karantina günlerinde” sorusuna bir cevap üretmezsek web sitemizin kültür sanat içerikleri yasaklanıyormuş. Artık sadece normal site statüsüne düşüyormuşuz. Biliyoruz, listeler yormaya başladı. Ama artık listelerden daha değerli bir şey var, elimizde kalan -eğer hala kaldıysa- vakit. Bu nedenle de ne izlediğimiz aslında normal anlardan daha kıymetli artık. Çünkü, yalnızız, seçtiğiyle veya istediğiyle olma şansı bulanlar gerçekten az. Bu nedenle de bu garip pandemi günlerinde zihnimizi ne ile meşgul ettiğimizin izini muhtemeldir ki ömür boyu taşıyacağız. Korkunun eşlik ettiği bir gergin bekleyiş var üzerimizde, kimden ya da nereden geleceğini kestiremediğimiz bir hastalığı korkuyu bekler gibi bekliyoruz, bir yandan sabırsızlanıyoruz hayat normale dönsün diye. Ve bunu yaparken -inşallah- sosyal mesafeye dikkat ediyoruz.

 

İnsanlık olarak bu sosyal mesafe konusuyla birlikte aklımıza daha önceki salgınlar geliyor. Hani internetin her yerinde nispi büyüklüğünü görüp durduğumuz hastalıklar, vebadan koleraya büyük salgınlar var ya… Kavramların şimdiki gibi güçlü olmadığı, tıbbın kabul edelim ki daha az gelişmiş olduğu ve en önemlisi herkesin eve kapandığı o meşum günlerde olsak ne yapardık acaba? Nüfus artmış, insanlar şehirlerde daha yakın mesafede yaşıyor, hareketlilik kabiliyetimiz had safhada. Tek dayanağımız gerçekten internet. Neyse ki filmler var, sosyal medya var, internet var, biz varız, yani telefonun, internetin öbür ucundaki insanlar… Ve, izlenecek filmler listeleri, okunacak kitap paylaşımları… Şimdi daha önce belki izlediğimiz ancak şimdi eminiz ki başa gözle yeniden izleyebileceğimiz küçük bir "gönüllü izolasyon" listesi...

 

 

Wild (2004)

 

 

Sosyal mesafe neydi? Sosyal mesafe yalnızlıktı. İçsel kimliğimize yolculuktu. Reese Witherspoon da Wild’da çoğunlukla yalnız. Ünlü yazar Cheryl Strayed’in Pacific adalarında yaptığı yürüyüşlere dair anılarını kaleme aldığı kitabından uyarlanmış. Film boyunca sevgili Reese’in yalnızlığına maruz kalmak yorucu olsa da vahşi doğa sahneleri ve bunu evin salonundaki konforla izlemek kendi başınıza kilometrelerce içsel yolculuk yapmışsınız gibi bir yüzleşme sağlıyor. Sonuçta, sağlıklıysanız ve kişisel sorunlarınız üzerinde düşünebiliyorsanız şanslı kesimdesiniz demektir.

 

Evde Tek Başına (1990)

 

 

Çocukluğumuzun zengin çocuğu tiplemesinde büyük payı olan sarışın fırlamayı hatırladınız mı? Hah işte o filmdeki hırsızlar virüs, siz de anası babası tarafından unutulmuş Kevin gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Elimizde büyük kozumuz var, yakalanmamak. Virüse temas etmeyecek ama ona dezenfektandan tuzaklar kuracaksınız. Ev sizin alanınız, kimse buraya destursuz giremez. Kaldı ki biiiz çamaşır suyuyla tuz ruhunu kombinleyip günlük temizlik yapan anaların kızlarıyız, virüse Kevinsel tuzaklar kurmak, poşetleri kaynar sudan geçirip çitilemek bize komaz. Filmi bir yetişkin gözüyle izleyince fark edeceksiniz ki aslında konu yalnız bir çocuğun hırsızlarla komik savaşı değil, özgürlüğün bedeli. Bir de buradan bakalım ve Kevin’in annesini de kınamamaya çalışalım lütfen. "dairedaşlık" bunu gerektirir.

 

Wall-E (2008)

 

 

 

 

Merhaba Pixar sevdalıları, selam olsun sizlere animasyon dostları… Pixar’ın diyalog senaristlerini hiç yormadığı bu filmin asıl büyüsü küçük bir robotun dünyasını koruma misyonundan vazgeçip maceraya atılmaya cesaret etmesi. Kendisinin bir can yoldaşına duyduğu dayanılmaz arzu hayatında büyük bir değişikliğe yol açıyor ve nihayetinde hem hayatı hem çevresi değişiyor. (Evet, dünya da o garaj gibi, yaşanmaz hale getiriyoruz, bu büyük analoji ile kendimizden geçiyoruz, alkışlar Disney, büyük resmi görmüş, devasa bir eleştiri yapmışsın.)

 

The Holiday- Tatil (2006)

 

 

Holiday tam bir yer değiştirme romantik filmi ama filmin asıl güzelliği Amanda rolündeki Cameron Diaz ile Iris’i canlandıran Kate Winslet’in kalp kırıklığı sonrası gösterdikleri inanılmaz dayanışma. Her iki karakter de evlerinin güvenliğinde bir dayanak arıyorlar ama bu arada ciddi güven sorunları yaşıyorlar. Tam da bizim gibi değiller mi, artık kimseye “bana da hastalık bulaştırır mı” diye sarılamayacağız gibi hissederken…

 

Her- Aşk (2013)

 

 

Bilenler bilir, Aşkın Gözü Kördür’den evvel Blind vardı. Spike Jonze’nin romantik filminde Joaquin Phoenix Theodore Twombly ismiyle canlandırdığı aşıkla gönüllerimizi kazanıyor. Ortada aşk var ama kadın yok, bir sistem var, sesini de Scarlett Johanson veriyor. Sonuçta adam aşık olduğu “kadına” ne dokunabiliyor, ne de onu görebiliyor. Ama ilişkisine öyle güçlü tutunuyor ki yaşadığı acı birilerinden fiziksel anlamda uzak kalmanın acısı. Yaramıza tuz niyetine izleyelim.

 

Cast Away - Yeni Hayat (2000)

 

 

 

İşkolik insan Chuch (kariyerinin zirvesindeki Tom Hanks) Güney Pasifik’te adalarda tek başına kaldıktan sonra hayatın gerçek değerlerinin farkına varır. Oradayken hayatını hayatta kalma modundan anlam arayan modern birey moduna geçiriyor ve bu arada da hayatta asıl ihtiyaç duyduğu şeyler sıralamasını da sorgulamış oluyor. Hastalığı atlattığını duyduğumuz Tom Hanks ve eşi Rita Wilson’a buradan bu vesileyle tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, verilmiş sadakanız varmış, Rabbimiz bir daha göstermesin diyoruz.

 

 

Gravity - Yer Çekimi (2013)

 

 

Alfonso Cuarón’un en iyi gerilim filmlerinden birisi olan Gravity’de Sandra Bullock Dr. Ryan Stone rolünde, kendisini bir uzay görevinde mahsur kalmış buluyor. Dr. Stone’un çaresiz vaziyeti insanın boğazını sıkar gibi olsa da etrafımızı saran galaksinin muhteşem görüntüleri ve kendi-kendine yetmenin daha önce hiç düşünmediğimiz zorlukları filmi izletmeyi başarıyor. Öz izolasyon ve kişisel olağanüstü hal günlerinde kendimize yetmenin sınırlarını tekrar düşünmek için iyi bir fırsat.

 

127 Hours (2010)

 

 

Ünlü dağcı Aron Rolston’un başından geçen gerçek olaylara dayanan film adından da kolayca anlaşıldığı gibi 127 saat boyunca dağda mahsur kalan bir dağcının başından geçenleri anlatıyor. James Franco filmin başına gelmiş en iyi şeylerden birisi, hayatta kalmak için kolunu kesmek zorunda kaldığı sahneler gerçek anlamda oyunculuk kitabını yeniden yazıyor. Tabi tek başına vakit geçirirken izlemek için ideal mi bilinmez ama en azından sırtım pek, karnım tok diye bir teselli olabilir.

 

Lars and the Real Girl - Gerçek Sevgili (2007)

 

 

Lars Lindstrom (Ryan Gosling) insanlardan mümkün olduğunca kaçan bir insan ama yine de bir şeye bir insana bağlı hissedebilmek için yanıp tutuşuyor. Bir gün Bianca ile tanışıyor, bir şişme bebek ve ailesiyle arkadaşlarına onu kız arkadaşı olarak tanıştırıyor. Aslında Lars yalnızlığına ve insanlarla iletişime girme noktasında hissettiği huzursuzluğa güzel bir çözüm bulmuş. İzlemliyoruz. (Spoiler: Filmde bir yerlerde gerçek bir kız da görünüyor.)  

 

Another Earth (2011)

 

 

Another Earth Brit Marling tarafından canlandırılan Rhoda’nın kendisini eski hayatından tamamen soyutlama çabasıyla başlıyor. Sonunda nedamet getirmiş olan Rhoda geçmişinden kaçamıyor ve ailesini öldürdüğü bir adama aşık oluyor. Tam da dünya ile eşdeğer başka bir dünyaya gitme fırsatı yakalamışken Rhoda eski hatalarıyla yüzleşip aşka bir şans vermek veya yepyeni bir hayata başlamak arasında seçim yapmak zorunda. Biraz, salgın sonrası dünya gibi değil mi? Şimdi ne yapacağız biz sahi, eski düzen devam mı edecek?

 

Into the Wild (2007)

 

 

Bu film Jon Krakauer’in ünlü kurgu dışı romanından uyarlama. Christopher McCandless’ü Emile Hirsch oynuyor ve aslında havalı üniversite diploması ile zengin ailesine sırt dönüp tutkularının peşinden koşan genç rolünün ne kadar yakıştığını düşünüyorsunuz film boyunca. Kuzey Amerika’dan Alaska’ya yolculuğa çıkan McCandless elde ettiği özgürlük ve bağımsızlığın bedelini öderken bir yandan da “mutluluğun ancak paylaşıldığında gerçek olduğunu” fark ediyor.

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.